Bir fincan kahveydi masamda kalan
üzerinde tüten duman, present perfect bi terk edilişin şahidi.
çok tanıdık bir resmin, iyi kopya edilmiş ikinci yalanı gibi kalakaldı gözlerim
senden artakalanları görmek istemediğindendir belki,
bakamıyor aynalara.
ya o yok sayıyor suretleri, sayılmıyor ya da.

sinir bozucu bir ritim tıkıyor kulaklarımı
dudaklarımı yiyorum
okkalı bi tokat patlatıyorum kafama
bu ritimden de, senden de kurtulamıyorum.

sakin bir gülüş bıraksaydın en azından,
ruhum hafifleseydi.
giderek çoğalıyor içimdeki bu,
içimdeki bu,
işte bu..

ağır ağıır aağğırrlaşşşşıyorruuummmmmmm...

sapansaçmasapma

ellerim bağlı kaldı bitişiğinde hayatın
başım önüme eğik
kaldırım taşları çizgi çizgi yollarımda bütün.
basmamaya gayret etsem de kenarlarına
kırık kaldırım taşları çoğalıyor giderek
oyunların da zevki kaçtı
(karşı caddede kalan şahin'in plakası kaçtı?)

termosta kahve kaldı mı?
şekerlik mi lan bu
bak tonik de rakıdan sayıldı.

(son)ra hiçbir yağmura şemsiyem açılmadı.....
.
.
.

eksik kalanlar olmamışlıklara doydu da,
bi içimdeki boşluk kapanmadı...

(ziller yine yerinde ama basıp kaçmak içimden gelmiyor artık.)

iyi demlenmiş bi bardak çay yeterdi belki.

uzun yıllar boyunca düşündüklerinden arta kalanları düşünür durur kırışıklıkları.