bölünen bir ülkeydi gidişin
esaret değil gölgesizlik;
tutkunluk sadece mısralara
bildiğim bir kaç notadan süzdüğüm sesin
züppe bir güneşsin
salak bir yakamoz
romantik dakikalarca sevip sevişerek tükettiğimsin.
sen ne dersen de
inlemelerimde kaybolmaktı tek istediğinve inleyişlerinde gözlerimi oymak
yok öyle aşk denen dipsizlik
yakışıksız iki cümleyle ıslatmak değil kuytu, tenha, ucube karanlığını
boğulduğum terin değil, nefesin
mezarlık gülleri kadarsın
sevilmek zorunda kalan.
ne sahibinin işine yarayan
ne de koklayamayanının şehvetine ortak olan.
hadi GÜL şimdi, bu kadarı yeter mi..