Bir fincan kahveydi masamda kalan
üzerinde tüten duman, present perfect bi terk edilişin şahidi.
çok tanıdık bir resmin, iyi kopya edilmiş ikinci yalanı gibi kalakaldı gözlerim
senden artakalanları görmek istemediğindendir belki,
bakamıyor aynalara.
ya o yok sayıyor suretleri, sayılmıyor ya da.

sinir bozucu bir ritim tıkıyor kulaklarımı
dudaklarımı yiyorum
okkalı bi tokat patlatıyorum kafama
bu ritimden de, senden de kurtulamıyorum.

sakin bir gülüş bıraksaydın en azından,
ruhum hafifleseydi.
giderek çoğalıyor içimdeki bu,
içimdeki bu,
işte bu..

ağır ağıır aağğırrlaşşşşıyorruuummmmmmm...

sapansaçmasapma

ellerim bağlı kaldı bitişiğinde hayatın
başım önüme eğik
kaldırım taşları çizgi çizgi yollarımda bütün.
basmamaya gayret etsem de kenarlarına
kırık kaldırım taşları çoğalıyor giderek
oyunların da zevki kaçtı
(karşı caddede kalan şahin'in plakası kaçtı?)

termosta kahve kaldı mı?
şekerlik mi lan bu
bak tonik de rakıdan sayıldı.

(son)ra hiçbir yağmura şemsiyem açılmadı.....
.
.
.

eksik kalanlar olmamışlıklara doydu da,
bi içimdeki boşluk kapanmadı...

(ziller yine yerinde ama basıp kaçmak içimden gelmiyor artık.)

iyi demlenmiş bi bardak çay yeterdi belki.

uzun yıllar boyunca düşündüklerinden arta kalanları düşünür durur kırışıklıkları.

gg

ulan arnavut'un, lan urfalı'nın çocuğu
nerdesin,
özledim seni
biraz kürt sayılırdın
biraz memleketsiz
biraz yahudi.

ama nerde kaldın be gözleri tenha
özledim seni.

için


bi adam vardı uzak bi bahçede.
kalbi paramparçaydı, bilemezsin.
gülümsedi hep.
en delikanlı halayları çekti.
güzel şarkılar söyledi.
en mahrem yerlerinden öptü sevdiğini.
sözler verdi, sözlerini tuttu.
çok ağladı, göstermeyeyim kimseye dediyse de
bi gören oldu elbet.
bi adam vardı uzak bi sokakta.
kalbi paramparçaydı bilemezsin.
oturdu bi köşebaşında
oturdu bi durağa sırtını emanet edip.
konuşmadı pek.
konuştu çok
hayal etti. (yaşayacak kadar)
sustu (unutacak kadar)
efkarından ölecekti sanki.
bakmadı kimsenin gözlerine
bilinsin istemezdi ya, bilen bilirdi elbet
kalbi paramparçaydı, bilemezsin.
bi adam vardı uzak bi köşebaşında,
kalbi paramparçaydı bilemezsin.
çok aldandı.
yazdı duvarlara bütün.
elindeki son kalan mürekkebi cebine boşaltıp da yazdı.
umutla mavilendi cepleri.
bacakları sevince kesti bütün.
konuştu bi acele - telaşla
bi iyilik olsun diye ıslık çaldı.
parmaklarını şıklattı.
yakıştırdı bunu ellerine
kalbi paramparçaydı bilemezsin.
gitti köşebaşında oturdu.
başına bi şapka geçirdi.
utandı yüzünden.
yüzüne değen tüm ışıklardan utandı.
utanmadı gözlerinden
hep duyduğu keman sesinden utanmadı.
sakallarındaki beyazları sıvazladı..
saçlarında kırlar, yağmur suları.
alnında tüm bu suyun biriktiği çukurlar.
göz torbaları.
çenesinde gizlenen küçük kambur.
alelade bi adam, oturdu kaldırım taşının boyası eski yüzüne
yol kadar uzadı bakışları
gözleri uzadı,
kaşları..
bi seslenen olsaydı ya...
baktı, teller eğildi, büküldü gözlerinde
iç çekti, sustu.
konuşmaya iki vardı halbuki.
sustu.
bi seslenen olsaydı ya...
kalbi paramparçaydı bilemezsin.
gitti oturdu,
yüreğine,
içine oturdu.
için için
oturdu.
kalbi...
bilemezsin..
için
En cazip yanlarımı anlatsınlar diye durmadan balyalarla para veriyorum Dışseslere..

Ruhlarıyla 31 çekerek (karşıcinslerine,hemcinslerine, hercinslerine) gülümseyen torunlarınıza baktıkça sakat nesiller türettiğinizi görüyorum ey birinci dereceden sevişmeyi çocuklarına borç bildirmiş ilk insanlar.. (yoksa safkan olmakla öğünmeli miyiz (yine)?)

Çeşitlilik olsun diye yaşayan gökkuşağı parmaklı çömezler orjinal yedek parça aramaya çoktan başladılar.Sıkıldı ruhları artık dördüncü şahsı oynamaktan!

Ne dersiniz...

Gözlerimde kıskanç yalanlarla bakıyorum dünya-nız-aa

Şimdi ne olur;

ÇOK SEVİN BENİ!!!

uzak...


öpsem gözlerinden, geçmişten 1 dakika çalsam...

öpsem gözlerinden, geçmişten 1 dakika çal...

öpsem gözlerinden, geçmişten 1 da...

öpsem gözlerinden, geçmişt...

öpsem gözlerinden...

öpsem göz...

öpsem...

öpse..

öp...

UZAK...
...yolun kenarında duran kaldırım taşlarına baktı bir süre.
köşebaşındaki paslanmış yağ tenekesini sandalye yapıp oturdu bir güzel.
güzel olan hiç birşey yoktu aslında. elinden geleni yapıyordu, yapıyordu yapmasına da yetemedi bir türlü dünya denen sağır odaya.
o da gidip oturdu kenarı paslanmış yağ tenekesinin üzerine,
izlemeye başladı dönüp duran bu cehennemi.
bir süre durmadan giden arabalara ilişti gözleri.
nereye gidiyordu bunca insan.
tüm bu kalabalık terk ediyordu onu da haberi mi yoktu..?
anlamsız geldi bu koşuşturma.
fazla durağandı başkalarına göre hayatı.
yıllar boyunca aradığının ne olduğunu bile bilemeden yaşadığını düşündü sonra.
kabullenemedi.
susup bekledi orada...
eksik kaldı.