soba


Yanımdasın. Sağ koluma değiyor kolların. Göğsün yükselip alçalıyor göğüs kafesinde. Mimiklerin değişiyor bazen. Huzurlu bir rüya dolaşıyor ellerinde; sağ kolumda hissediyorum.
Oturmuş burada zaman makinasından çıkmış bir piyano sesi dinliyorum. Tek söz etmeden, ve çok da sokulmadan uzanıyorsun yanıma. Sağ kolum yeterli şu an sanıyorum. İlişmiyorum boynuna. Düzenli nefesin hoşnut ediyor beni. Fark ediyorum birden, sevdiklerinin nefesini dinliyor insan. Neyden emin olmak istiyor bilmiyorum.
Müziğin hafif ritmine uyum sağlıyor göğsün. Gri bir ritim var hareketlerinde. 90'lardan kalma bir TV programı müziği bu çalan. İnsanın içine işliyor. Sağ koluma işliyorsun sen de. Oturmuş burada; nefesinle karışık Asuman'ı, Laz Bakkal'ı dinliyorum. Piyanonun her tuşunda ayrı bir gün gizli.
Şöyle alelâde bir akşam; kardeşim çok küçük henüz. Annem salatalık soyuyor kanepede. İnce uzun iki parçaya bölüyor soyulan salatalıkları. İç kısımlarına hafif tuz atıp birbirine sürtüyor. Bir parçasını babama uzatıyor, diğerini bana.
Zemin kat bir evin küçücük oturma odasında, talaş dolu soba yanıyor. Kışları sert geçen bir şehir değil burası. Zaman, sobada eriyor. 55 ekran Toshiba renkli televizyon, boyalı eski kitaplığın üzerinde açık duruyor. Annemin kucağında salatalık dolu plastik bir kap. Tiyatro izler gibi izliyoruz karşımızda hikâyelenen mahalleyi. Laz Bakkal yaşıyor. Ki hâlâ yaşıyor.
Bi' mutluluk peydah oluyor sobada takılı telin üzerinde. Eve yayılıyor.

Sağ kolumda bir kıpırtı.
Uyanıyorsun.