bilmediğim yollarda yürüdüm
tüm ömrümü
kullandığım tüm harfler
eski kelimelerimin tekrarı
.
.
.

giderek uzaklaşıyor soluğun. kulağımın arkasındaki dudaklarını, nefesini özlüyorum. sen beni severdin, öyle böyle değil, sesim olurdun, tuzum olurdun, severdin. ben de severdim gölgeni, uzaklaşıp gitmeni, ardın sıra kaldırımlarda ıslanmayı severdim...

d(erken)... sevişmek seslerimizin karışmasıydı ölü toprağa.. en onulmaz topraklarda filizlenirdik. sen benim üç beş santim uzağımda dururdun, kokun çağırırdı usul usul ellerimi. ellerim göğüslerinde iri bir yoksunluk olurdu. titrerdi sol göğsümün bir karış altı her kalp atışında ----senin.gülümseyişin dağları çözerdi, gözlerin vardı sonra. en soğuk mevsimi ateş topu edip içimde dalgalandıran gözlerin. nereye dönüp baksan rengini severdim. renkler severdi seni. yeşil olurdun bazen, bazen mavi. gözlerin ağaçlar boyu öptüğüm ve yaslandığım bir duvar gibi.. bakmaktan eskiyen gümüş rengi bir balıktı parlayan güneşin altında..

d(erken)... akşamlar çökerdi salkım söğütlerin bitmek bilmeyen matemine. saçların değerken omuzlarından gövdenin en ücra köşelerine, omzun bir yaslanmak olup gelirdi kapımdaki tozlu sadeliğe. dokundukça büyürdü şefkatin. öyle büyürdü ki kaybolurdum içinde. kimseler bilmezdi seni, bildiğim kadar. ve kimseler... kahve kokusuna denktin sen.. en içilesi saatte camsız penceremde ellerin.

d(erken)... omzum yastık olurken ipekten gömlek gibi giydiğin tenine, tırnakların kayıp giderdi tenimde. yokluk yok-tu yokluğun yokken. ve varlığın ölümsüzlüktü. istanbula benzetirdim seni. adalara... kadıköydeki yurtsuz martılara. karaköyde balık kokusuna, ve çengelköy... çengelköyde elleri saçlarımda dağılan yıkık bir evdin sen. kokusu taa gönlümden bilinen...

d(erken)... keman sesleriyle ıslanıyor tabanların. ve yürüdüğün yollar geri getirmek istemiyor seni. duyduğun her tren çığlığı içimden sökülendir. yollarındaki kırık dökük lambalar gözlerim. tüm kuşlar saçlarım olup dökülürken yollarına, arkana bakmayışında gizlidir kesilen nefesim. kaldırımlarda bırakıyorum ellerimi, göğsümü limanlara hapsederken, eskimeyen bir bisikletin gıcırdayan sesine kanıp... çok geç... harflerimi boğup atıyorum sokaklarına. yağmurunla ıslanmıyorum. gözlerim seyirse de penceremin pervazında, sokakta top oynayan çocuklara dalıp gidiyorum. bıraktığın menekşeye küstüm, artık kesilmiyor nefesim. sen tüm ışıklar ve kaldırımlar arasından süzülürken uzaklara, artık kandırmıyorum ben de kendimi. bildiğim her şeyi sessizlik olup haykırmıyorum. telefonun kesik kablosuna aldırmadan dinlerken sesini, ve ürkerken yine de sere serpe sevişinden, ayrılığın namesi dökülürken yanaklarıma; aldırmadan bakışlarına;

yine de ben seni

yine de ben seni

yine de ben seni..

d(erken)... gittin...