bir şarkı vardı


Ellerinin ardında bir mutluluk gizli,
Ellerini açmak istemiyorsun.
Ben sana üç beş damla gözyaşı vereyim, sen ellerini.
Tebessümün sakin,
Kirpiklerin eski bir hatıra,
Her sözünde bir sitem,
ve aynalar, olmazsa olmaz aynalar..

Hakikat isimli bir oyun var
Tüm oyuncuları yenik.
Ben gerçeği söyledim sana, buydu sanırım istediğin.

Yalnızlık, penceremin perdesi,
Ne zaman açılsa boş sokaklar dizilir gönlüme,
Uzak'tan yakından alakası olmayan güzellemelerle dolu sokaklar, çadırlar,
Gözlerimin önünde...

O şarkıya sığındım ben, hepinizin sığındığı bir şeyler yok mu?
O zaman şarkı kutsal, şarkı ölümsüz.
Tebessümün vardı, evet...
Tebessümün...

lâl

bir çok harfe ihtiyaç duymadığını söylüyorsun.
lâkin kimsenin bilmediği bir dilde.

küçük şehrin büyük meçhulleri


adım adım eksiliyor isimler. kalabalık ayaklar arasında tek başına bir parmak.
ışıkların, asfaltın, tellerin ve duvarların arasında dümdüz bakışlar.
hangi yola çıkmak istese, nefesler kesiyor nefesini.
meltem desen değil, poyraz, lodos... esintilere izin vermeyen bir ıslık sanki.

gitgide, aslında gidegele büyüyen tek kalmışlıklar,
öyle alelâde boş duruşlar.
bekleyişler.
sadeleştirilmiş bir ten, soyutlanmış nemli dokunuşlardan.
gölgeleri kalmış tırnakların.
saklanmak desen değil, ıslanmak, savrulmak,
rüzgar...

altı üstü


üzerinde gökyüzü rengi bir elbise..
biraz daha kal diyorum,
gitme!
"gitmem gerek" diyorsun,
gök(yüzü) üzerimde...